"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bid'attir. Her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir." (muslim 867)

6 Nisan 2019 Cumartesi

40- Rüya ve Keşfe Dayanarak Amel Etmek

40- Rüya ve Keşfe Dayanarak Amel Etmek

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmelerini telkin edeceklerdir. Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de müşriklerden olursunuz.” (En’am 121)

Ümmü seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm, odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanları çıkıp şöyle buyurdu:

“Ben ancak bir insanım. Siz dâvâlarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazınızdan daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki) onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum.”1

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu hadis ile hükmü, işitilen şeylerin gereğine ve diğer şeylerin terkine bağlamıştır. Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm, kendinize arz edilen hükümlerin pek çoğunun aslına vâkıf bulunuyor, onların haklı yada haksız olduklarını biliyordu. Buna rağmen o, ancak duyduğuna göre hükümde bulunuyor, bilgisi doğrultusunda hüküm vermiyordu.”2

Yine rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, münâfıklar kendisine vahiyle bildirildiği halde, işleri zahirdeki görünüşe göre yürütüyordu.

Allah Azze ve Celle, bu dini tamamladığını beyan etmiştir. (Maide 3) şu halde keşif veya ilham ile elde edilen bilgi bu dinde bulunmayan bir şey getiriyor olamaz. Öyle olursa bunun şeytanî olduğu kesin olarak ortaya çıkar. Keşfe veya ilhama muhatap olan kişi bunu Kitap ve sünnetin hükümlerine arz etmek mecburiyetinde olup, bunlara muhalif olursa ona asla itibar edilemez. Mesela gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Kimin keşfi gaybî unsurlar içeriyorsa, işte o şeytanî bir bir keşiftir. Şunu da unutmamalı ki, masum olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki herkesin keşfine şeytan mutlaka müdahale eder.

1-       Şüphesiz Allah Teâlâ bizlere başka şeye değil, yüce kitabına ve nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tâbi olmayı farz kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bunun delilleri çoktur. Mesela şöyle buyrulmuştur:

“Rabbinizden size indirilene uyun. O’nun dışında dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.”(
(A’raf 3)

2-       Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“bugün size dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve din olarak, sizin için İslâm’ı seçtim.”(Maide 3)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Refiku’l-A’la’ya intikalinden sonra dini hüküm koymaya imkân yoktur.

Eş-Şevkani rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Allah’ın bize nebimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in diliyle din kıldığı şeriatın Allah Azze ve Celle tarafından tamamlandığı sana gizli değildir. Bundan sonra ümmetin dinleriyle ilgili konularda başka bir şeye ihtiyacı kalmamıştır. Nitekim peygamberlik ölümle sona ermiştir.”3

3-       Hükümlerin aslı ve kaynağı olan şer’î delillerin, Kitap ve sünnet ile sınırlı olduğundan imamlar ittifak etmişlerdir. İlimde imam olanlardan hiçbiri rüyayı deliller arasında saymamışlardır.

Eş-Şevkani rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra rüyada görülmesi halinden söylediği sözün veya fiilin delil olduğunu gösteren bir delil bize gelmemiştir. Bilakis Allah Teâlâ, onun dili üzerinden şeriat kıldığı dini ümmet için tamamlamadan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i vefat ettirmemiştir.”4

4-       Rüyalar kaynağı bakımından rahmânî, nefsânî ve şeytânî olmak üzere üç kısma ayrılır. Rüyayı rahmânî kabul edip diğerlerini reddetmek için ayırt etmeye bir yol yoktur.

Muhakkik imam İbn Kayyım el-Cevziyye rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Rüyanın da keşif gibi rahmânî ve şeytânî olanları vardır. Peygamberlerin rüyaları vahiy olup şeytandan korunmuştur. Bu hususta imamların ittifakı vardır. Bu yüzden Halil (İbrahim aleyhisselâm)  oğlu İsmail’i rüya sebebiyle kurban etmeye davranmıştır. Başkalarının rüyaları ise açık vahye arz edilir, uygunsa kabul edilir, değilse onunla amel edilmez.”5

Şeyh Abdurrahman el-Muallimî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Rüya müjde ve uyarı olmakla sınırlıdır. Doğrusu; rüya hak olabilir. Bu durumda nübüvvetten sayılır. Şeytandan da olabilir. Yine kişinin kendi kendine telkininden de kaynaklanabilir. Bunları ayırt etmek zordur.”6  

5-       Rüya uyku halinde görülür. Bu zapt, edilebilecek, doğruluğu tespit edebilecek ve mükellef bulunulan bir durum değildir. Bu yüzden uyanıncaya kadar uyuyandan kalem kaldırılmıştır. Zapt edilemediğinden uyuyan kimsenin rivayeti kabul edilmez.

6-       Rüyada galip olan rumuz ve işaretlerdir. Bunun tabirinden çok az insan anlar. Birden fazla yorumlara ihtimali vardır. Durumu böyle olan bir şeyin delil olması uygun değildir.

Şeyh Abdurrahman el-Muallimi rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Peygamberlerin – aleyhimusselâm – rüyası olsa dahi rüyalarda galip olan, zahirin aksidir. Nitekim bu Kur’an’da anlatılmıştır ve sahih hadislerde sabittir. Bu meseleler sebebiyle ilim ehli, rüyanın delil olmaya elverişli olmadığında ittifak etmişlerdir. Rüya sadece müjdeleme ve uyarıdır. Sahih şer’î delillere uygun olduğu zaman destek olarak zikredilmesi uygundur.

Nitekim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan sabit olduğuna göre o, temettu haccının yapılamasını söylerdi. Zira ona göre bu Kitap ve Sünnette sabitti. Bazı arkadaşları buna uygun rüya görünce İbn Abbas radıyallahu anhuma’yı müjdelediler.”7

İbnu’l-Hac rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Muhakkak ki Allah, kullarını rüyalarında meydana gelen şeylerden yükümlü kılmamıştır Zîra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kalem üç kişiden kaldırılmıştır.” Bunlar arasında “Uyanıncaya kadar uyuyan kişi’yi de saymıştır. Çünkü uyuduğu sırada mükellef değildir. Uykusunda gördüğü bir şeyle de amel edemez.”8

Hafız İbn Hacer el-Askalani şöyle demiştir: “Şayet uyuyan kimse, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i kendisine bir şey emrederken görürse, bunun mutlaka şeriatın zahirine (kitap ve sünnete) arz edilmesi gerekir.”9

İz b. Abdisselam rahmetullahi aleyh’e, ölülere hediye edilen Kur’an okuma sevabının ulaşıp ulaşmayacağı soruldu. O da özetle şu şekilde cevap verdi:

“Kur’an okumanın sevabı sadece okuyan içindir. Başkasına ulaşmaz… Bazı insanların bunu rüyalarla ispat etmeye çalışmaları şaşırtıcıdır. Rüyalar hükümlerin tespitinde şer’î delillerden değildir.”10

Şeyh Zekeriyya el-Ensari şöyle deimştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i rüyada gören kimsenin rüyasının doğruluğunun alâmeti, ondan, âlimlere göre doğru bir yorumu olan, şeraite aykırı bir şey işitmemiş olmasıdır.”11

Allame Ali b. Sultan Muhammed el-Kâri rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Peygamberlerden başkasının rüyalarına dayanmak söz konusu değildir. Bununla beraber, rüyanın gören kimseye veya bu konumda olan başkasına uygun yoruma ihtiyacı vardır. Bir kimse Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i rüyasında görse, kendisine İslam’ın kurallarına aykırı olarak bir şey yapmasını veya bir şeyi terk etmesini emretse bunu yerine getirmek gerekmez. Bu konuda âlimler icma etmişlerdir.”12

Allame eş-Şevkani rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Allah Azze ve Celle, bizi yükümlü tuttuğu dinini tamamlamış ve şöyle buyurmuştur: “Bugün dininizi tamamladım” (Maide 3) Bundan sonra ümmetin dinleri hakkında başka bir şeye ihtiyacı kalmamıştır. Nitekim ölümle peygamberlik, dinin kurallarının tebliği ve uyarı kesilmiştir. Bu bize şunu öğretiyor: şayet uyuyan kimsenin rüyasını tespit etmeye gücümüz yetse dahi onun Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in rüyasında gördüğü sözleri ve fiilleri ne kendisine ne de ümmetten bir başkasına delil olur.”13



1 Sahih. Buhari, (2458) Muslim (1713) Muvatta (2/719) Ebu Dâvud (3583, 3584) Tirmizi (1339) Nesâi (8/233)
2 Bkz: Şatıbi el-Muvafakat (2/267-270)
3 Bkz: İrşadu’l-Fuhul (2/291, 292)
4 İrşadu’l-Fuhul (2/291, 292)
5 Medaricu’s-Sailikin (1/51)
6 Et-Tenkil (2/242)
7 Et-Tenkil (2/259)
8 Ondan nakleden: Dr. Muhammed el-Aşkar, Ef’ali’r-Rasul sallallahu aleyhi ve sellem (2/162)
9 Fethu’l-Bari (12/389)
10 Fetava Sultani’l-Ulema el-İzz b. Abdisselam (s. 43-43)
11 Haşiyetu’ş-Şeyh Zekeriya el-Ensari Ale’r-Risaleti’l-Kuşeyri (s.175)
12 El-Mukaddimetu’s-Salime Fi Havfi’l-Hatime (s.22)

13 İrşadu’l-Fuhul (2.249)

3 Nisan 2019 Çarşamba

39- Kur’an ve Sünnet Delillerini Zannî Saymak

39- Kur’an ve Sünnet Delillerini Zannî Saymak

İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Sahihayn (Buharî ve Muslim) hadisleri ve diğer haber-i vahidler hakkında “İlim ifade etmez” diyen yalanlayıcıların durumu, “Kur’an’ın lafızlarının dalaleti yakin (kesin ilim) ifade etmez” diyenlerden daha kötüdür. Bunu aklî olduğunu iddia ettikleri bâtıllarına dayanak kılmışlarıdır.”1




1 Mecmuu’l-Fetava (16/432-433)

38- Kâfirlere Benzemek ve Onlara Tâbî Olmak

38- Kâfirlere Benzemek ve Onlara Tâbî Olmak

Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Elbette sizden öncekilerin yoluna adım adım, karış karış uyacaksınız. Hatta öyle ki, onlar bir kertenkele deliğine girseler siz de onları takip edeceksiniz.” Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh dedi ki

“Biz: Ey Allah’ın rasulü! Yahudi ve Hıristiyanları mı (kastediyorsun)? Dedik. Buyurdu ki:

“(Başka) kimler olacaktı ki?”1

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu:

“Kıyametin önünde, kılıçla gönderildim ki hiçbir şey ortak koşulmadan yalnızca Allah’a ibadet edilsin. Rızkım mızrağımın gölgesi altında kılındı. Emrime muhalefet edenlere zillet ve küçüklük yazıldı. Kim kendini bir kavme benzetirse onlardandır.”2



1 Sahih Buhari (3456) Muslim (2669) benzerini Ebu Hureyre radıyallahu anh’den Buhari (7319) rivayet etmiştir.
2 Sahih Ahmed (2/50, 92) Ebu Davud (4031) İbn Ebi Şeybe (4/212) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (216) Tahavi Muşkilu’l-Asar (231) Abd b. Humeyd (848) El-Elbani, el-İrva (1269) Ahmed b. Hazlem, Hadisu’l-Evzai (s.31 no:30) Tahavi’nin Muşkilu’l-Asar (1/238) Hadis, mutabî ve şahitleriyle sahihtir. Bu hadisi muhaddislerin geneli hasen ve sahih olarak değerlendirmişlerdir. Bkz: Darekutni el-İlel (9/272) Iraki el-Muğni (1/217) İbn Hacer Fethu’l-Bari (10/271) Busayri İthafu’s-Sadetil-Mahera (4/484) Zehebi Siyeru A’lami’n-Nubela (15/509) Suyuti Camiu’s-Sagir (8593) Elbani (Sahihu Ebi Davud, Gayetu’l-Meram, Cilbabu’l-Mer’e)

37- Cahiliyye Adetlerini Kabul Etmek

37- Cahiliyye Adetlerini Kabul Etmek

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlardan Allah’ın en çok buğz ettiği kimseler şu üçüdür: Harem’de haktan sapan, İslam’da cahiliyye adeti arayan ve kanını dökmek için bir kimsenin haksız yere kanını talep eden.”1

Haris el-Eşari radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlara cahiliyye adetlerinde olduğu gibi seslenen kişiler cehennem odunu olacaktır.” Bir adam:

“Ey Allah’ın rasulü! Oruç tutsa, namaz kılsa da mı?” Dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Oruç tutsa da, namaz kılsa da öyledir. Allah Teâlâ nasıl size “Müslümanlar, müminler ve Allah’ın kulları” demişse, siz de birbirinizi buna uygun şekilde çağırın.”2

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Dikkat edin! Bütün cahiliyye işleri ayağımın altındadır.”3



1 Sahih Buhari (6882)
2 Sahih  Nesai Sunenu’l-Kubra (8815) Tirmizi (2863-64) Ahmed (17170) İbn Hibban (6233)
3 Sahih  Muslim (1218)


2 Nisan 2019 Salı

36- Naslara Aykırı da Olsalar, Çoğunluğu Delil Getirmek

36- Naslara Aykırı da Olsalar, Çoğunluğu Delil Getirmek

Allah Teala Şöyle buyurmuştur:

“Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar; zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyla sadece saçmalıyorlar.” (En’am 116)

“Zira bu, Rabbin tarafından bildirilmiş bir gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.” (Hud 17)

“And olsun ki, onlardan önceki milletlerin çoğu dalalete düşmüştü.” (Saffat 71)

“And olsun ki biz, size hakkı getirdik; fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.” (Zuhruf 78)

“Ve dediler ki: “Biz malca ve evlatça daha çoğuz. Biz azaba uğratılacak değiliz.” (Sebe 35)

Ebu hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ümmetime ümmetlerin hastalığı isabet edecek” dediler ki:

“Ey Allah’ın peygamberi! Ümmetlerin hastalığı nedir?” Buyurdu ki:

“Kibir ve hakkı kabullenmeyip insanları hor görmektir, çoklukla övünmek, dünya için yarışmak, birbirine buğzetmek, birbirine hased etmektir. Bunun sonunda taşkınlık, sonra kargaşa ortaya çıkar.”1

İbn Hazm şöyle demiştir: “Bir kişide çoğunluğun elinde olmayan sünnetler bulunabilir. Onun yanında, başkalarında bulunmayan bir sünnet var da, o kimse buna göre fetva veriyorsa, çoğunluğa aykırı dahi olsa isabetlidir.”2



1 Sahih. Hâkim (4/168) Taberani Evsat (9/23) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Bagy (2) İbn Ebi’d-Dunya el-Ukubat (261) Deylemi (3457) el-Elbani, es-Sahiha (680)

2 El-İhkam (1/599)

35- Nasların Zahirlerine Aykırı Bâtınları Olduğuna İnanmak

35- Nasların Zahirlerine Aykırı Bâtınları Olduğuna İnanmak

Şafiî rahimehullah şöyle demiştir: “Zahirinin kastedilmediğini gösteren Kur’an’dan, sünnetten veya icmadan bir delil gelinceye kadar, Kur’an zahiri üzeredir.”1

Hatib el-Bağdadi şöyle demiştir: “aksine bir delil bulunmadıkça hadisler zahiri ve umumu üzere alınır. Şafiî şöyle demiştir: “Şayet hadiste geçen bir şeyi zahirinden  bâtın (içinde gizli) anlama çevirmek caiz olsaydı, hadislerin çoğu birçok anlamlara yorumlanırdı ve hiç kimseye bir diğerinin çıkardığı anlam delil olmazdı. Lakin bu konuda hak birdir. O da sadece zahiri ve umumi anlamıdır. Ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen bir delil varsa o müstesna.”2

Müfessirler şeyhi et-Taberi rahimehullah tefsirinin birçok yerinde bu manayı kabul ederek şöyle demiştir:

“Zahir anlamın terk edilerek doğruluğuna delil bulunmayan bâtın/gizli anlama geçilmesi caiz değildir.”3




1 Er-Risale (580)
2 Hatib el-Bağdadî, el-Fakih ve’l-Mutefekkkih (1/222) İhtilâfu’l-Hadis (1/480)
3 Tefsiru’t-Taberi (1/15)

34- Dine Aykırı Adetleri Devam Ettirmek

34- Dine Aykırı Adetleri Devam Ettirmek

Şatıbi şöyle demiştir: “mücerret re’ye (görüşe) ve hevaya dayalı olan bütün ibadetler bid’attir. Bazı alimlerin ve abidlerin sözlerine veya bazı ülkelerdeki adetlere dayalı olanlar da böyledir.”1

İbn Kayyım şöyle demiştir: “Adetler, usulü yıkar ve onun yerine başka üsuller bina eder.”2




1 El-İ’tisam (1/212)

2 Bekr b. Abdillah, en-Nazair (s.294)

33- Arap Dilinin Kur’ân ve Sünnet’in Önüne Geçirilmesi

33- Arap Dilinin Kur’ân ve Sünnet’in Önüne Geçirilmesi

İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Murcie bu iman esasını Kitap, Sünnet, sahabe ve tabiin ile onlara güzellikle uyanların sözlerine göre açıklamaktan ayrılmışlar, re’ylerine ve lügatten anladıklarına göre te’vil ittiklerine dayanmışlardır. Bu bid’at ehlinin yoludur. Bu yüzden İmam Ahmed şöyle derdi:

“İnsanları en çok hataya düşüren şey, te’vil ve kıyas yönündendir.” Bu yüzden Mu’tezile, Murcie, Rafiziler ve diğer bid’at ehli Kur’an’ı re’yleriyle, akıllarıyla ve lügatten te’vil ettikleriyle tefsir ederler. Bundan dolayı onların Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine, sahabe, tabiin ve imamların sözlerine dayanmadıklarını görürsün. Onlar ne sünnete, ne de selefin icma’ına ve sözlerine dayanırlar! Onlar ancak akla ve lügate dayanırlar. Yine onların hadislerle ve selefin sözleriyle açıklanmış rivayet tefsiri kitaplarına dayandıklarını göremezsin. Onlar ancak kelamcı önderlerinin ve mülhitlerin bu sapmış yollarına göre yazdıkları edebiyat kitaplarına ve kelâm kitaplarına dayanırlar. Yalnızca felsefe kitaplarında, edebiyat ve lügat kitaplarında olanları alırlar. Hadislere ve rivayetlere gelince, ona iltifat etmezler."1




1 Mecmuu’l-Fetava (7/118-119)




32- İslam’da Sonradan Çıkmış Olan Bî’ât ve Ahitleşme

32- İslam’da Sonradan Çıkmış Olan Bî’ât ve Ahitleşme

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde İslam’da tek bir kişiye biat edilmesini geride bırakmıştı ki, o da Müslümanların emiridir. Müslümanların emirine yapılan biat ise ehlu’l-hal ve’l-akd denilen, ilmi ve askeri otoritelerin biati ile gerçekleşir. Bu biat sayesinde Müslümanların imamı güç ve otorite elde eder, söz birliği sağlanır, dinin hükümleri yerine getirilir, yollar ve şehirler güvenliğe kavuşur, Cuma, cemaat ve diğer ibadetler yerine getirilir. Bunun gibi daha birçok faydalar vardır. Aynı asırda, aynı ülkede birden fazla imama biat etmenin caiz olmadığı hususunda icma’ edilmiştir.1

Bu biatin vacip olduğuna ve bunu bozmanın haramlığına dair birçok deliller vardır. Ümmetin tarihteki seyrinde de İmametu’l-Kubra dışında bir biat mercii bilinmemektedir.

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:

“Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine itaati emrettiği imamlar, malum ve mevcut olan, otoriteleriyle insanların siyasetine güç yetirebilen kimselerdir. Ortada olmayan, bilinmeyen, hiçbir şeye gücü yetmeyip otoritesi bulunmayan kimseye ise itaat edilmez.”2



1 Bkz: Kurtubi, Tefsir (1/188)

2 Vakafatu’l-Menheciyye (198)