"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bid'attir. Her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir." (muslim 867)

23 Şubat 2019 Cumartesi

28- Sünnetten Bağımsız Olarak Kur’ân İle Yetinmek

28- Sünnetten Bağımsız Olarak Kur’ân İle Yetinmek

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikri indirdik. Belki onlar da düşünürler.”(Nahl 44)

Ukbe b. Amir el-Cuhenî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
,
“Ümmetimin helaki Kitap ve süt hakkında olacaktır.” Dediler ki:

“Ey Allah’ın Rasulü! Kitap ve süt nedir?” Şöyle buyurdu:

“Kur’anı öğrenirler ve Allah Azze ve Celle’nin indirdiğinden başkasıyla yorumlarlar. Sütü severler, cemaatleri ve Cuma’ları terk ederek bedevileşirler.”1

İbn Abdilberr bu hadis için şu başlığı koymuştur: “Sünneti bilmeden Kur’anı yorumlayan veya düşünen kimse hakkında” Sonra bu başlığın altında şöyle demiştir:

“Bidat ehl-i sünnetlerden uzaklaşma konusunda birleşmiş ve Kitab’ı sünnetin açıkladığından başka bir şekilde yorumlamışlardır. Başarısızlıktan Allah’a sığınırız. O’ndan başarı ve korunma dileriz.”

Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
,
“Belki birinize benim hadisim getirildiğinde koltuğuna yaslanır da: “Bunu bırakın, biz Allah’ın kitabında bulduğumuza tabi oluruz” der.” Diğer rivayette:

“Yakında karnı tok bir kimse rahat koltuğuna yaslanmış bir halde, kendisine benden bir hadis ulaştırıldığında: “İşte Allah’ın kitabı! Onda helal bulduğumuzu helal, haram bulduğumuzu haram sayarız” der…”2



1 Sahih. Bkz.: es-Sahiha (2778)
2 Sahih ligayrihi. Ebu Ya’la (3/346) Hatib, el-Fakih (260) Hatib el-Kifaye (11, 12) Herevi Zemmu’l Kelam (210, 213) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-ilm (1227) et-Temhid (1/152) Taberani Evsat (8/290)


27- Dinin Delillerinin Çelişkili Olduğu İddiası

27- Dinin Delillerinin Çelişkili Olduğu İddiası

Allah Azze ve Celle kitabını ve Rasulünün sünnetini çelişkilerden korumuştur. Şu ayet bu iddiayı yalanlamaktadır:

“Onlar Kur’anı hiç düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başka birisinden gelmiş olsaydı, onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.”( Nisa 82)


“Allah, hak olanı söyler ve doğru yola iletir.”(Ahzab 4) 

26- İcma İddialarına Dayanmak

26- İcma İddialarına Dayanmak

İmam Ahmed şöyle demiştir: “Kim icma iddiasında bulunursa yalan söyler. Bu iddia, el-Asam, İbn Uleyye ve onların benzerleri gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetlerini icma iddiasıyla iptal etmek isteyenlerin idiasıdır.”1

İbn Kayyım rahimullah şöyle demiştir: “…Bundan daha çirkini, sabit olmuş bir sünnete aykırı bir icmanın gerçekleştiğini zannetmektir. Bu Müslümanlar cemaatine karşı kötü bir zandır. Zira onların Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhalefette ittifaka nispet etmektir. Bundan daha çirkini, o hadisle amel eden kimseyi bilmemesine dayanarak böyle bir icma iddia etmesidir. Böylece iş, cahilliğin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin önüne geçirmesine dönmektedir. Allah’tan yardım isteriz. Kesinlikle İslam imamlarından hiçbir imamın: “Onunla amel eden birini bilmediğimiz sürece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisiyle amel etmeyiz” dediği bilinmemektedir.”2

İbn Hazm, İbn Teymiyye, İbn Kayyım gibi muhakkik usul âlimlerinin zikrettikleri gibi, nassa aykırı bir icma bulunmamaktadır.3




1 Muhatasaru’s-Savaik (2/413)
2 İ’lamu’l-Muvakkiin(4/212)
3 Bkz.: İbn Hazm, Usulu’l-Ahkam (2/71-72) İbn Teymiyye, Deri’t-Tearuz, İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiin (1/32-33)

16 Şubat 2019 Cumartesi

25-Âlimlerin Zellelerini Delil Getirmek

25-Âlimlerin Zellelerini Delil Getirmek

Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir: “İslam’ı şu üç şey yıkar: Âlimin zellesi, munafığın Kur’anı alet ederek tartışması ve saptırıcı imamlar”1

Mu’az b. Cebel radıyallahu anh de dedi ki: “Şu üç şeyden sakının! Âlimin sürçmesi,münafığın Kur’an ile(Kur’an’ı alet ederek)mücadelesi ve boyunlarınızı koparan dünya. Âlimin sürçmesine gelince; hidayet üzere olsa bile onu dininizde taklit etmeyin! Lakin ondan ümidinizi de kesmeyin. Münafığın Kur’an ile mücadelesine gelince; şüphesiz Kur’an, yolu aydınlatan bir fener gibidir. Bildiğinizi alın, bilmediğinizi alimine havale edin. Boyunlarınızı koparan dünyaya gelince; Allah kimin kalbini zengin kılmışsa işte gerçek zengin odur!”2

İbn Abbas radıyallahu anhuma da şöyle demiştir. “Hataları olan alime tabi olana yazıklar olsun.” Oradakiler: “Bu nasıl olur?” deyince o şöyle cevap verdi:

“Bir alim kendi görüşüne göre bir şey söyler. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen ilim ona ulaşınca, hatalı olan görüşünden döner. Fakat kişi hala bu alimin hatalı görüşünü taklit etmeye devam eder. İşte böyle kimselere yazıklar olsun.”3

İbn Abbas radıyallahu anhuma insanlara hacda temettû yapmalarını emredince, birisi itiraz ederek şöyle dedi:

“Ebû Bekr ve Ömer (radıyallahu anhuma) temettû haccından yasaklıyorlardı.” Bunun üzerine İbn Abbas radıyallahu anhuma:

“Görüyorum ki, helak olacaklar. Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi diyorum, o ise Ebû bekr ve Ömer yasakladı diyor.”4

İbn Ömer radıyallahu anhuma insanlara temettu haccını emrederdi. Bazı insanlar Ömer radıyallahu anh’ın uygulamasını öne sürerek itiraz çoğaltınca İbn Ömer radıyallahu anhuma onlara şöyle dedi:

“Allah’ın kitabı mı uyulmaya daha layık yoksa Ömer mi?”5

Salim b. Abdillah b. Ömer diyor ki: “Mescidde İbn Ömer radıyallahu anhuma ile otururken Şamlılardan bir adam geldi ve ona hac zamanına kadar umreden faydalanmayı sordu. İbn ömer radıyallahu anhuma dedi ki: “Bu güzel bir şeydir.” Adam dedi ki:

“Ancak baban bunu yasaklıyordu.” Adama şöyle dedi:

“Yazıklar olsun sana! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu yapmışken babam bunu yasaklasa, sen kimin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine mi, babamın yasağına mı uyarsın?” Dedi ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine uyarım.” İbn Ömer radıyallahu anhuma, Adama dedi ki: “Haydi kalk, git.”6

İbn Abbas radıyallahu anhuma parmakların diyeti hakkında:

“Parmakların diyeti onar onardır” dedi. Mervan b. El-Hakem ona birini göndererek:

“Parmaklar hakkında onar onar diyeti mi fetva veriyorsun? Halbuki sana ömer radıyallahu anh’ın parmakların diyeti hakkında senin sözünün aksine fetvası ulaşmıştır” dedi. Bunun üzerine İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle dedi:

“Allah Ömer’e rahmet etsin. Rasulullahu sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü, Ömer radıyallahu anh’ın sözünden uyulmaya daha latyıktır.7



1 Sahih mevkuf. Firyabi, Sıfatu’l-Munafıkin (s.49)
2 Sahih mevkuf. Laleka’i, es-Sunne, ( 1/116-117); Taberani, el-Evsat,(8/307); Darekutni, “İlel,(6/81); İbn Hazm, el-İhkam, (6/236); Ebu Nu’aym, Hilye, (5/97); ibn Asakir, (58/438)
3 Sahih mevkuf. İbn Abdilberr, Cami’u’l-Beyani’l-İlm, (12019); İbn Hazm, el-İhkam, (6/824); İbn Kayyım, İlamu’l-Muvakkı’in, (2/296, 4/54)
4 Sahih mevkuf. Ahmed (1/337) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (10/331) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (2/196) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefekkih (373) İbn Hazm Haccetu’l-Veda (369)
5 Sahih mevkuf. Beyhaki (5/21); İbn Abdilberr, el-İstizkar (4/61); et-Temhid (8/210); İbn Hazm, el-İhkam (2/147).
6 Sahih mevkuf. Tahavi Şerhu Me’ani’l-Asar, (1/372); Ebu Ya’la (3/1317) Ahmed (no 5700) benzerini rivayet etmiştir. Tirmizi (2/82)

7 Sahih mevkuf. Beyhaki, (8/93); el-Elbani, İrvau’l-Galil (2271)

12 Şubat 2019 Salı

24- Dini; “Kabuk ve Öz” Ya da; “Asıl ve Füru” Diye Taksim etmek



24- Dini; “Kabuk ve Öz” Ya da; “Asıl ve Füru” Diye Taksim etmek

İmam Berbehari şöyle der: “İşlerin sonradan uydurulan küçüklerinden sakının! Çünkü bid’atlerin küçükleri gün gelir büyük olur. Bu ümmette ihdas edilen her bid’at böyledir. Başlangıcı küçük olup hakka benzerdi. Ona giren bu şekilde aldanır, sonra da ondan çıkmaya güç yetiremez. Böylelikle o küçük bid’at büyür, kendisine boyun eğilen bir din haline dönüşür. Böylece doğru yola muhalefet eder ve İslam’dan çıkar.

Allah sana rahmet etsin, özellikle kendi zamanının ehlinden sözünü işittiği her bir kişiye bak! O konuda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ya da (selef) âlimlerinden birisi konuşmuş mu? Sorup araştırana kadar onun hakkında aceleci ve şüpheci davranma. Eğer o konuda onlardan bir eser (rivayet) bulursan derhal ona temessük et ve ona hiçbir şeyi tercih etme. Yoksa ateşe düşersin.

Bil ki, yoldan çıkmak iki şekilde olur: birincisi hayırdan başka bir şey istemediği halde hata yapıp yoldan çıkan bir adamın misalidir. Onun hatasına uyulmaz. Çünkü ona hatasında uyan helak olur.

İkincisi ise hakka karşı çıkıp direnen, kendisinden önceki muttakilere muhalefet eden bir adamın misalidir. O haktan sapan ve saptırandır! Şeytan bu ümmete karşı isteklidir. Onu bilenin üzerine, insanları ondan sakındırmak bir haktır. İnsanlara onu durumunu anlatır ki, hiç kimse onu bidatine düşüp de helak olmasın.

Allah sana rahmet etsin, şunu da bil ki, kulun İslam’ı; ittiba edip, tasdik edip, teslim olmadıkça tamam olmaz. Her kim İslam’ın işinden, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının koruyup muhafaza etmedikleri bir şeyin kaldığını zannederse onları yalanlamış olur. Bu da bölücülük ve onlara hakaret olarak yeter. İşte o, bid’atçi, sapan ve saptıran, İslam’da ondan olmayan bir şeyi ihdas edendir.”1

Berbehari’nin bu sözlerine açıklama olarak Ali el-Halebi, şöyle demiştir: “İşte bu harika söz bilgisiz davetçilerin(!) ya da avamın ya da kültürlü(!) bir takım kimselerin tekrar edip durdukları bazı sözlere karşı konulmaz bir cevaptır. İrtikap etmiş oldukları bir bit’ati ya da bulaşmış oldukları bir muhdesi inkar eden biri ile karşılaştıkları zaman onların şöyle dediğini görürsün:

“Bunlar formalitedir”!, “Bunlar küçük şeylerdir”!, “Bunlar önemsiz, cüzziyattan sayılan şeylerdir”!

Bütün bunlar bu yüce dinin hakikati hakkında anlayış kıtlığına işaret eden faydasız sözlerdir. Onlar aslında ancak kendisine insanların aşina olup, alışmış oldukları, dine sonradan yamanan ve dinin onlardan uzak olduğu bid’atler ve muhdesatta insanların peşi sıra gitmenin ve onlara dalkavukluk yapmanın esiri olan ihmalkarların ya da avamın duygularını okşayan yada heveslerini karşılayandan sadır olur.

Sonra derler ki: “Özle ilgilenin” “Büyük işlerle ilgilenin”

Bir cevap ve açıklama olarak derim ki: Sizler ne tuhaf insanlarsınız! Kendinizde olan bir bidati engellemeye ya da bir sünneti tatbik etmeye güç yetiremezsiniz, sonra kalkıp kendinizden başkasından ondan daha büyük bir şeyi(!) talep edersiniz. Bu şaşılacak, acayip bir şeydir!

Salih Selef’ten sabit olan eserleri düşünen birisi kabuk ve öz şeklinde yapılan bu batıl ayrımın onların aklının ucundan dahi geçmediğini açık olarak görür…

Her kim  -  onların  tabirine göre  -  teferruatta gevşek davranırsa özde de ihmalkar davranır. “Kim azda gevşek olursa, bu alışkanlık onu çokta da gevşekliğe götürür”2

İmam Şatıbi, şöyle demiştir: “Asli konuların yerine gelmesinde tali konular dikkate alınır. Aksi halde teşri ile istenilen maslahat kaybolur gider.”3

İmam Buhari, Sahih’inde Allah Teala’nın: “Bilakis şöyle demesi gerekir: Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbaniler olunuz”(Al-i İmran 79) ayetinin tefsirinde şunu nakletmiştir: “Rabbani: insanları, büyüğünden önce ilmin küçüğü ile terbiye edendir”4  İşte bu en mükemmel tanımlardandır.”5

Şeyh Muhammed Şakra, bu önemli meseleyi güçlü kelimeleriyle tartışarak şöyle der: “İçinde bulunduğumuz bu zamanda insanların ihdas etmiş oldukları şeylerden birisi de çok geniş, sınırları alabildiğine kapsamlı, başlangıcı olmayan, sonu bilinmeyen bir sözdür. Acizlik, cehalet ve hevâ hep beraber onu insanların gözünde süslemiştir. O söz şudur: “Bugün Müslümanların yapması gereken şey, teferruatla alakalı meseleleri bırakıp öze önem vermeleridir!...” (Daha sonra müellif bu konunun ayrıntılarıyla ilgili kuvvetli cevaplar zikretmiştir.)”6

İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Usul meseleleri ve füru meseleleri diye ayrım yapmanın sahabeden, tabiinden ve onlara güzellikle uyan İslam imamlarından bir aslı yoktur. Bu ancak Mu’tezile ve benzeri bid’at ehlinden alınmıştır ve bu çelişkili bir ayrımdır.”7

Cehaleti füruda mazur görüp, usul meseleleri olan itikat konularında mazeret saymayan hariciler ile usulde ihtilafı caiz görmeyip, füruda ihtilafı caiz gören bid’at ehli bu batıl taksime dayanmışlardır.

İslam, dinin hem asıllarına hem de fer’lerine davet eder. Davet açısından asıl ile fer arasında ayrım yoktur. Selefin ve imamların üzerinde devam ettikleri menhec budur. Ancak son zamanda çıkmış olan ve dinin hükümlerini hayatlarına geçirmede gevşek davranan bazı bozuk menhec sahipleri, “önce tevhid” sözünü; iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama vacibini iptal etmek için slogan edinmişlerdir.

Şeyh Abulaziz el-Abdullatif, akide meselelerinde varid olmuş olan füru konularına dair risalesinde şöyle der: “Allah Teala’nın dini usul ve füruyu, itikadları ve amelleri kapsar. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“İyilik (hayır), yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Fakat iyilik, o kimselerin iyiliğidir ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman etmişlerdir. Mal sevgisine rağmen, onu, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmışlara ve kölelerin kurtuluşuna vermişlerdir. Zorda, darda ve savaşta sabırlıdırlar, işte, doğruyu söyleyenler onlardır; takva sahibi olanlar da onlardır.” (Bakara 177)

Yine Amr b. Abese radıyallahu anh, rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ne ile gönderildin?” diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Akrabalık bağlarını korumak, putları kırmak ve Allah’a hiçbir şeyin ortak koşulmaksızın birlenmesi ile gönderildim.”8

Din ismi; akide ve amelleri kapsadığına göre şeriat ismi de Allah’ın akide ve amel olarak koyduğu her şeyi düzenler.” Nitekim Cibril hadisinde “Dininizi öğretmeye geldi” buyrulmuş bu hadiste iman, islam, ihsan hasletleriyle kıyamet alametleri zikredilmiştir.

Sünnet alimlerinin çoğu akide kitaplarına birçok füru meselelerini koymuşlardır. Onların bazı füru meselelerinde keskin duruşları olmuştur. Hakkında çekişme yapılan bazı konularda İslam için muhalefet farkını ortaya koymuşlar, insanların sükut ettikleri, doğru hükmü açıklamadıkları konularda, Allah’ın dini için hırs göstererek yüksek ses çıkarmışlardır. Yine insanlar arasında münker yayılıp da ona karşı çıkan olmadığı, aralarında bu münker sıradanlaşıp ülfet eder hale geldikleri, marufu münker, münkeri de maruf görmeye başladıkları zaman, bu davranışlar onların tabiatleri ve fıkıhlarıdır.

Salih selefin hayatlarında füruya dair meselelerdeki şiddetli hırsları, kafirlere ve bid’atçilere muhalefeti açıkça sergilemek içindir. Onlar, ister akide ister füru meseleleri olsun, kafirlerin ve bid’atçilerin yollarına aykırılığı açıkça ortaya koymaya özen gösteriyorlardı.

İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında herhangi bir kimseye salat edilmesini uygun görmem.” Onun bunu söylemesinin sebebi Şia’nın zuhur edip başkalarına değil sadece Ali radıyallahu anh’e salat okumalarıdır.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fer’i hükümlere davet ettiği sabit olmuştur. Her kim bunlara davet ederse en güzel örnek olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uymuş olur.

Akide ve amel meseleleri arasında ayrım yapmak, Müslümanların Nebilerin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in  sünnetine ittiba etmekten mahrum kalmalarına sebep olur.

Kim bir sünnete davet ederse, onunla amel edenlerin ecri kıyamet gününe kadar kendisine yazılır. Bu ecir, bir sünnetin terk edildiği bir beldede ihya edilmesi halinde daha da artar.

Nice faziletler ve ecirler vardır ki, dini hükümlere davet edilmesinden dolayı katlanılan ezalar neticesinde Müslümanların bunlara uymaları sebebiyle ona ulaşır. Bunun aksini de unutmamak gerekir; sabit bir şer’i hükmün veya sünnetin terkine, küfür ve bid’at ehline benzemeye sebep olan kötü bir âdeti başlatmanın veya buna devam etmenin vebali de böyledir.
,

1 Şehu’s-Sunne (s.23)
2 İbn Badis, Asar (1/243)
3 el-Muvafakat (2/61)
4 Sahihu’l-Buhari (1/160)
5 İlmu Usuli’l-Bid’a(s.193)
6 Tenviru’l-Efham (s.36-44)
7 Mecmuu’l-Fetava (23/346)
8 Sahih. Muslim (832)

2 Şubat 2019 Cumartesi

23- Kınanmış Cedele Dayanmak



23- Kınanmış Cedele Dayanmak

Allah bid’at ehlini cedele müptela etmiştir. Bunun etrafında dönerek hakkı yıpratmaya çalışırlar. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Fakat insan her şeyden çok mücadelecidir”(Kehf 54)

Ebu Umame radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

,”Hidayetten sonra sapan hiçbir topluluk yoktur ki, cedele dalmış olmasınlar.”1

Ömer b. Abdilaziz rahimehullah şöyle demiştir: “Dinini tartışmalara hedef kılanın görüş değiştirmesi çoğalır.2



1Hasen.Tirmizi (3253) İbn Mace (48)
2Sahih maktu.Darimi (313)

22-Önce Bir Şeye İtikad Edinip, Sonra Delil Getirnek

22-Önce Bir Şeye İtikad Edinip, Sonra Delil Getirnek

Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur:

“Bilmediğin şeyin ardına düşme; zira kulak, göz ve kalp, bunların hepsi de, ondan sorguya çekilecektir.”(İsra36)

Bid’at ehli, şer’i deliller ve bunların dalalet ettiği hususlar ile selefin sözleri hakkında insanların en cahilleridirler. Bu yüzden önce inanır, sonra inandıkları şeye delil aramaya başlarlar. Bunun neticesinde de nassların bir kısmına iman edip, bir kısmını inkar yada tahrif ederler.

Önce rabıta diye bir amel uydurup, sonra buna Kur’an naslarından ve hadislerden uygulamakta oldukları şeyle hiçbir alakası olmayan kelimeleri delil getiren sufiler ile, akide meselelerinde kendi uydurdukları inançlara mülhit felsefecilerin sözlerini delil getirmeye çalışan kelamcıların durumları böyledir.

21- Hilelere Dayanmak



21- Hilelere Dayanmak

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cumartesi ashabının yaptıkları hakkında şöyle buyurmuştur:

“Yahudilerin işlediği şeyi işlemeyin! Onlar en düşük hilelerle Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal saydılar.”1

İbn kayyım şöyle demiştir: “Hakkında lanet edilen konulardaki hadisler iyi düşünülürse bunların genelinin hileler yoluyla Allah’ın haramlarının helal sayılması ve farzların düşürülmesi hakkında olduğu görülür.”2

Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem fetih yılında:

“Allah Teala içki, put, ölmüş hayvan ve domuz satışını haram kılmıştır” buyurdu. Bazı kişiler:

“Ölü hayvanların yağı(nın satışı) için ne dersin? Zira onunla gemiler ve deriler yağlanır, insanlar da onu aydınlatmada kullanıyorlar” deyince:

“O(nun) satışı da haramdır”buyurdu. Sonra şöyle buyurdu:

“Allah Yahudileri kahretsin! Allah iç yağının satışını kendilerine haram etmiş, ancak onlar bu yağları eritip satmışlar ve parasını da öyle yemişlerdi” 3


1 Hasen. İbn Batta, İbtalu’l-Hiyel(s.46) Tefsiru İbn Kesir (2/157) el-Elbani Sıfatu’l-Fetva (s.28)İrvau’l-Galil (1535)
2 İ’lamu’l Muvakkiin(3/171-172)
3 Sahih. Buhari(2236) Muslim(1581)  

20- “Selefin Menheci Daha Selametli, Halefin (Sonrakilerin) Menheci İse Daha İlimli ve Hikmetlidir” Sözü



20- “Selefin Menheci Daha Selametli, Halefin (Sonrakilerin) Menheci İse Daha İlimli ve Hikmetlidir” Sözü

Sonrakilerin metodunu temize çeken, son derece sapıkça olan bu görüş geçersiz ve birkaç yönden çelişkilidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“İslam’a ilk girenlerin birincileri Muhacirler ve Ensar ile, iyi işlerle onların ardından gidenlerdir. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Onlara altlarından nehirler akan cennetler hazırlandı ki , içlerinde ebedi kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.”(Tevbe, 9/10)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların en hayırlısı benim kuşağımdakiler (sahabeler), sonra onlardan sonrakiler (tabi’inler) ve onlardan sonrakiler (Tabi’inlerin Tabileri). Daha sonra bazı insanlar gelir ki, onlardan birinin şahitliği yeminini, yeminide şahitliğini geçer.”1

Sonrakiler nasıl olur da Allah’ı ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i insanların en hayırlılarından daha iyi bilirler? Hayırlı olmak, ancak ilim ve hikmette değil midir?

Önderlerinin kendilerinden beri olduğu bir mezhepte hangi ilim ve hikmetten söz edilebilir? Öyle bir mezhep ki öncüleri onun yanlışlığını ilan etmiş, kendileri de şaşkınlıklarını kabul ederek, Allah, Rasulu ve ümmetin Selefi hakkında öne geçenlerden ve öne aldıklarından pişman olmuşlardır.

Bu görüş, katmerli cahilliktir. Halef, Selefin görüşünden habersizdir. Onlar, kendilerinin cahil olduklarını bilmiyorlar. Aslında öyle olmadığı halde kendilerini bir şey zannediyorlar.

Sefarini, şöyle demişitir: “Ellerinde kesin bilgi olmayan, Selefi takdir etmeyen, Allah’ı, rasulunü ve ona inananları, emredilen bilgiye göre tanımayan bazı kimselerin: “Selefin daha sağlam, halefin daha bilgili ve hikmetli olduğu” şeklinde söyledikleri söz, yani halefin seleften daha bilgili olması imkansızdır.

Bunlar, Selefin yolunun, anlamadan sadece Kur’an ve hadis ifadeleriyle iman olduğunu zannettiler. Bu, ümmetlerin derecesidir. Yine onlar zannettiler ki halefin yolu, çeşitli mecaz ve garip kelimelerle, nassların asıllarından uzaklaşmış manaları çıkarmaktır. Bu bozuk zan, manası, üstün durumda olan İslam’ı devreden çıkarmaktır.

Böylece Selefin yolunu yalanladılar, halefin yolunu onaylamakla da saptılar ve iki batılı bir araya getirdiler:
Selefin yolunu bilmemek ve onlara iftira etmek, bilmemek ve başkalarının yolunu onaylamakla sapıklığa düşmektir.2



1 Hafız İbn Hacer’in el-İsabe’de (1/12)  ve Munavi’nin Fezu’l-Kadir’de (3/478) belirttikleri hadis mütevatirdir. El-Kettani de Nazmu’l-Mutenasir’de (s.127) bunun mütevatir olduğunu onaylamıştır.
2 Levami’u’l-Envari’l-Behiyye, (1/25)