"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bid'attir. Her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir." (muslim 867)

19 Mart 2019 Salı

31- Bidat-i Hasene İddiası

31- Bidat-i Hasene İddiası

Cabir radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir bid’at’i istisna etmeyerek:

“Her bid’at sapıklıktır”1 buyurmuştur.

Hafız b. Ahmed el-Hakemî rahimehullah, Mearicu’l-Kabul’de (3/1228) Bid’atler babında şöyle demiştir:

“Bil ki bütün bid’atler reddedilmiştir, ondan kabul edileni yoktur. Hepsi de çirkindir, bid’atin güzeli yoktur. Hepsi de sapıklıktır, ondan hidayet olanı yoktur. Hepsi de günahtır, ecir olanı yoktur. Hepsi de batıldır, bid’atle hak olan bir şey yoktur.

Bid’at’in manası: Allah’ın izin vermediği, hakkında Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının emri bulunmayan dindir. Bu yüzden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bid’ati: “Hakkında emrimiz bulunmayan her amel” sözüyle tefsir etmiştir.

Yetmiş üç fırka içinde kurtulan fırkayı ise: “Onlar el-cemaattir” sözüyle ve “Onlar benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlar” diye nitelemiştir.

Bid’atler dini ihlal etmesi bakımından işleyenini küfre sokan ve küfre sokmayan olmak üzere iki kısımdır.

Küfre sokan bid’atin şartları: Üzerinde icma edilmiş, mütevatir, dinde bilinmesi zorunlu olan bir farzı inkâr eden veya farz kılınmamış bir şeyi farz kılan, bir haramı helal sayan veya bir helali haram sayan yahut Allah, rasulü ve kitabın ispat veya nefiy olarak münezzeh oldukları şeye itikad eden kimselerin yaptıklarıdır. Çünkü bu kitabı ve Allah’ın rasulünü kendisiyle gönderdiği şeyleri yalanlamaktır. Mesela Cehmiyye’nin Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarını inkâr etmeleri ve Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söylemeleri böyledir. Allah’ın sıfatlarından herhangi birinin mahlûk olduğunu söylemek, Allah Teâlâ’nın İbrahim aleyhi^s-selâm’ı halîl edindiğini, Musa aleyhi’s-selâm ile konuştuğunu ve daha başkalarını inkâr etmek böyledir. Kaderiyye’nin Allah Azze ve Celle’nin ilmini, fiillerini, kaza ve kaderini ink’ar etmeleri, Mucessime’nin Allah Teâlâ’yı mahlûkuna benzetmeleri ve bunun gibi hevalar böyledir.

Lakin bunlardan bazısının maksadının dinin kaidelerini yıkmak, Müslümanları şüpheye düşürmek olduğu bilinir. İşte bunların küfrü kesindir. Hatta o dinden uzak ve ona düşman olanlardan biridir. Diğerleri ise meseleler kendilerine karışık gösterilmiş ve aldanmışlardır. İşte bunlara da ancak bağlayıcı bir hüccet ikamesinden sonra küfürlerine hükmedilir.

İkinci kısım bid’atler küfre sokmayanlarıdır. Bu bid’atler kitabı veya Allah’ın rasulleriyle gönderdiklerini yalanlamayı gerektirmeyen bid’atlerdir. Mesela Mervaniyye bid’atleri böyledir. Faziletli sahabelereden bazıları onlara karşı çıkmışlar, bunları kabul etmemişler, onlara bid’atlerinden de el çekip tekfir etmemişlerdir. Mesela bu yöneticiler bazı namazları son vakitlerine kadar geciktirmişler, Cuma hutbesini oturarak vermişler, sahabelerin büyüklerine minberler üzerinde sövmüşler, bunlar gibi şer’î bir itikad olmayan bilakis te’vil ve nefsâni şehvetler ile dünyevî gayeler içeren türden bid’atler işlemişlerdir.

Nitekim İmam Ahmed ve Hasen kaydıyla Tirmizi, Ebu İmran el-Cevnî’den şöyle rivayet etmişlerdir: Enes b. Malik radıyallahu anh’ın şöyle dediğini işittim:

“Bugün, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında üzerinde bulunduğumuz şeylerden bir şey tanımıyorum.” Dedik ki:

 “Peki namaz nerede kalıyor?” Dedi ki:

“Namaz hakkında da öğrendiklerinizi zayi etmediniz mi?”2
Sabit el-Bunanî’den aydınlık bir isnad ile şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Enes b. Malik radıyallahu anh şöyle dedi:

“Bugün aranızda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanındaki şeylerden la ilahe illallah sözünü söylemeniz dışında bir şey bilmez oldum.” Dedim ki:

“Ey Ebu Hamza! Peki namaz?” Dedi ki;

“Güneş batarken namaz kılınıyor. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namazı böylemiy di?”3

Buhârî ve Muslim’in sahihlerinde Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ve Kurban bayramlarında musallaya çıkar, önce namaz kıldırmakla başlar, sonra ayrılır, kalkıp insanlara döner, insanlar saflarında oturuyor oldukları halde onlara vaaz verir, tavsiye ve emirlerde bulunurdu. Hatta askerî birlikler gönderecekse buradan gönderir veya vermek istediği talimatlar varsa verir ve sonra giderdi. Ben Mervan b. el-Hakem’in Medine valisi olduğu günlerde onunla da bir Ramazan veya Kurban bayramı namazı için musallaya çıktım. Zaten onun zamanına kadar insanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dönemindeki bu uygulamayı devam ettirmemişlerdi.

Fakat namaz kılacağımız yere vardığımızda ne göreyim; bir minber… Bu minberi Kesîr b. es-sait yapmıştı. Bu şaşkınlığım henüz geçememişti ki Mervân’ın daha bayram namazını kılmadan önce minbere çıkmaya yeltendiğini gördüm. Bunun üzerine hemen elbisesinden tutup onu geri çektim. Fakat o direnip elimden kurtuldu ve çıkıp namaz kılmadan önce hutbe îrad etmeye başladı. Ben de ona:

“Vallahi, siz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanındaki uygulamayı değiştirdiniz!” dedim. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti. O:

“Ey Ebû Saîd, senin bildiğin o uygulamanın artık bir geçerliliği kalmadı.” Ebu Said radıyallahu anh:

“Allah’a yemin ederim ki, benim bildiğim bu uygulama hiç bilmediğim şu uygulamanızdan çok daha hayırlıdır.” Mervan dedi ki:

“Fakat halk namazdan sonra oturup bizi beklemiyor ki, dağılıp gidiyorlar. Ben de bu yüzden hutbeyi namazın önüne aldım”4

Muslim’in bir rivayetinde: “Bunu görünce dedim ki:

“Önce namaz ile başlamak nerede kaldı?” şöyle dedi:

“Ey Ebu said! Senin bildiğin şey terk edildi.” Dedim ki:

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki, bildiğim şeyden daha hayırlısını getiremezsiniz.” Bunu üç sefer söyledi ve sonra oradan ayrıldı.”5

Ahmed, Ebu Davud ve İbn Mace, Ebu Said radıyallahu anh’den şöyle rivayet etmişlerdir:

“Mervan bayram günü minberi çıkardı ve namazdan önce hutbeye başladı. Bir adam kalkıp:

“Ey Mervan! Sünnete muhalefet ettin, minberi çıkarttın. Hâlbuki minber çıkartılmazdı. Namazdan sonra hutbeye başladın. Hâlbuki hutbe ile başlanılmazdı.” Bunun üzerine Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh dedi ki:

“Bu kimdir?” falanın oğlu filandır dediler, Dedi ki:

“Bu üzerine düşeni yaptı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Kim bir münker görür de eliyle değiştirmeye gücü yeterse eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle yapsın. Bu ise imanın en zayıfıdır.”6

Derim ki: hadisin Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünden merfû olan kısmı Muslim’in Sahihindedir.7 Belki de Mervan’a karşı çıkan bu şahıs, Ebu Said radıyallahu anh’ın eliyle ve diliyle karşı çıkmasından sonra karşı çıkmıştır. Zira Ebu Said radıyallahu anh’ın karşı çıkışı, bu işin ilk defa yapıldığı zaman olmuştu. Allah en iyi bilendir.

Muslim’in Sahih’inde Cabir b. Semura radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem aykta hutbe verir, sonra otururdu. Sonra kalkıp ayakta hutbe verirdi. Kim sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in oturarak hutbe verdiğini söylerse yalan söylemiştir. Allah’a yemin olsun O’nunla beraber binden fazla namaz kıldım.”8

Ka’b b. Ucra radıyallahu anh mescide girdiğinde Abdurrahman b. Ummi’l-Hakem oturarak hutbe veriyordu. Dedi ki:

“Şu habise bakın, oturarak hutbe veriyor!

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona koştular ve seni ayakta bıraktılar.”(Cum’a 11)9

Yine Muslim’de rivayet edilmiştir: Ammar b. Ruveybe Bişr b. Mervan’ın minber üzerinde ellerini kaldırdığını görünce:

“Allah şu iki eli çirkinleştirsin Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu elini kaldırmaktan ve işaret parmağıyla işaret etmekten fazlasını yapmadığını gördüm.”10

Bid’atler işlendiği konuya göre de taksim edilir:

İbadetler hususunda bid’atler

Ve muamelat hususunda bid’atler.

İbadetler hususundaki bid’atler de yine iki kısımdır:

Birincisi: Allah Teâlâ’nın izin vermediği ve kendisiyle ibadet niyetiyle kulluk edilen şeylerdir. Mesela cahil Sûfî’lerin eğlence aletleriyle, raks ederek, el çırparak ve çeşitli çalgı aletleriyle yaptıkları müzik ile ibadet etmeleri gibi. Onların bu durumları Allah Teâlâ’nın şu ayetlerindekilere benzer:

“Onların Ka’be yanındaki namazları ancak el çırpmak ve ıslık çalmaktan ibarettir.”(Enfal 35)

İkincisi: aslı meşru olan, lakin yeri dışında kullanılarak yapılan ibadetlerdir. Mesela ihramda başı açmak meşru bir ibadettir. Eğer bu ihram dışında, oruçta, namazda veya başka ibadetlerde, ibadet niyetiyle yapılırsa haram bir bid’at olur. Yine diğer meşru ibadetleri de meşru kılındıkları yerlerden başka yerlerde yapmak da böyledir.

Mesela yasaklanan vakitlerde nafile namaz kılmak, şek gününde ve iki bayram günlerinde oruç tutmak gibi, Sahih’te Enes radıyallahu anh’den rivayet edilmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı iki kişi arasında yürürken görünce şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki Allah’ın, elbette bu adamın nefsine eziyet etmesine ihtiyacı yoktur.”11

Muamelelerdeki bid’ate gelince: Mesela Allah’ın kitabında veya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan şartlar koşmak böyledir.




1 Sahih. Muslim (867)
2 Sahih. Ahmed (3/100) Tirmizi (2447)
3 Sahih. Ahmed (3/270)
4 Sahih. Buhârî (956) Muslim (889)
5 Sahih. Muslim (889)
6 Sahih. Ahmed (3/10, 20) Ebû Dâvûd (1140, 4320) Tirmizî (217) Nesâî (8/111) İbn Mâce (4013)
7 Sahih. Muslim (49)
8 Sahih. Muslim (862)
9 Sahih. Muslim(864)
10 Sahih. Muslim (874)
11 Sahih. Buhârî (11/585)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder