"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bid'attir. Her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir." (muslim 867)

12 Mart 2019 Salı

30- Maslahat-ı Mürsele İddiası

30- Maslahat-ı Mürsele İddiası

Maslahat: mana ve vezin olarak “menfaat”tir. Salah/iyilik anlamındadır. Fesadın/mefsedetin zıddıdır.

Kur’an’da maslahat kelimesi hak ile irtibatlı kullanılmıştır.

“Eğer hak, onların heva ve heveslerine tabi olsaydı, gökler, yer ve içindeki herkes, mutlaka boğulurdu. Oysa biz onlara, şan ve şereflerini ihtiva eden Kur’an’ı getirdik; fakat onlar, bundan yüz çevirmektedir.” (Muminun 71) Bu ayette geçen hak; hevanın zıddı olan vahiydir.1

Maslahat kavramı sünnette ise mefsedetin zıddı olarak geçmiştir. Bu ise Kur’an’daki manasından farklı değildir. Maslahat; fayda vermek ve hayırdır.

Usulcülere göre maslahat; hikmet sahibi şeriat koyucunun kulları için, onlara dinlerini, canlarını, akıllarını, nesillerini ve ırzlarını korumak için kastettiği bütün faydalardır.2

Şeraite göre maslahat; ibadet veya adet olarak dinin maksatlarına götüren sebeptir. 3

Dini indiren, kulların maslahatını daha iyi bilir:

“Yaratan hiç bilmez mi? O latifdir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.” (Mülk 14)

Nas ile maslahat arasında bir çelişki düşünülemez. Zira naslar ancak kulların maslahatının gerçekleşmesi için gelmiştir.

İslam dini, ister emrolunan farzlar ve menduplar olsun, ister yasaklar haramlar ve mekruhlar olsun,  kulların dünya ve ahiret maslahatlarının gerçekleşmesi üzerine kuruludur.

İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Dinin temeli hikmet ve kulların dünyevi ve uhrevi maslahatları üzerine kuruludur. İslam dini bütünüyle adalet, bütünüyle rahmet, bütünüyle maslahat ve bütünüyle hikmettir. Dolayısıyla adaletten zulme, rahmetten merhametsizliğe, maslahattan mefsedete ve hikmetten anlamsızlığa sapan hiçbir yorum ve hüküm ne kadar tevil edilirse edilsin İslam dininden olamaz. Çünkü din, Allah’ın kulları arasındaki adaleti, mahlukatı arasındaki merhameti, yeryüzündeki gölgesidir. Kendisinin ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in  doğruluğunu ispatlayan hikmeti, bunun ispatına yeterli ve doğru delildir.”4

Maslahat üç türlüdür:

1-       Dünyevi maslahat

2-       Uhrevi maslahat

3-       Her ikisinin maslahatı

Diğer bir açıdan maslahat şöyle taksim edilmiştir:

1- Zaruri maslahat: Din ve dünya maslahatlarının yerine gelmesi için zorunlu olan işlerdir. Din ve dünya maslahatları: dinin, aklın, canın, neslin ve malın korunmasıdır. Bunlar kaybedildiğinde dünya maslahatları düzgün yürümez. Hatta işler bozulur ve hayat kaybedilir. Ahirette de kurtuluş ve nimetler kaybedilir, apaçık bir ziyana dönülür.

2- Hâciyyat olan masalahat: Kişinin genişlemek veya darlığı kaldırmak için ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Talep olunan şey yerine gelmediğinde zorluk meydana gelir. Pasaport, sağlık karnesi, avlanma izni, helal olan yiyecek içecek, giysi, mesken gibi şeylerden yararlanmak ve benzerleri gibi.

3-Tahsiniyyat olan maslahatzel olan adetleri almak, lekeleyici şeylerden uzaklaşmak, temizlik, zineti kuşanmak, nafile ibadetlerle Allah’a yakınlaşmak, yeme içme ve giyim edepleri, israf etmemek veya yeme, içme ve giyim konularında kısmamak gibi.

Maslahat, dine uygun yada aykırı olması bakımından: meşru maslahat ve gayri meşru maslahat olmak üzere iki türlüdür
.

İtibar açısından maslahat üç kısımdır:

1-       Maslahat-ı mu’tebere: Gözetilmesi için dinde  nas veya icma ile delil gelmiş olan muteber maslahattır. Aklın korunması için içkinin haram kılınması, canın korunması için kasten öldürmede kısas cezasının meşru kılınması, malın korunması için meşru müdafaa ve hırsızın elinin kesilmesi gibi.

2-       Maslahat-ı mulgât: Dinin batıl oluşuna şahitlik ettiği, nas veya icma deliliyle itibar edilemeyecek olan maslahattır. Miras taksiminde erkek ve kız kardeşlerin paylarının eşitlenmesi gibi.

3-       Maslahat-ı mursele: İtibar edilip edilmemesi hakkında nas veya icma bulunmayan ancak dinin menfaati temin ve zararı gidermeye dair genel maksatlarına uygun olan maslahattır.

Dinen muteber olan maslahat: düzgün akılların ve selim fıtratın gereği olup, şeriat sahibinin maksatlarını gerçekleştiricidir.

Şatıbî şöyle demiştir: “Ticaret ve adetlerden bilinir ki; dini ve dünyevi maslahatlar hevaya tabi olarak ve hevesler peşinde giderek elde edilmez. Bunlar bahsedilen maslahatların zıddı olan helake götürür.”5

Meşru ve muteber maslahatın gerçekleşmesi için gereken şartlardan bazıları şunlardır.

1-       Maslahat zanni değil, hakiki olmalıdır,

2-       Maslahat kişisel değil, genel olmalıdır.

3-       Kitap ve sünnete aykırı olmamalıdır.

4-       Daha öncelikli olan veya eşit seviyede olan başka bir maslahatı yok etmemelidir.

Şer’i nas, Müslümanın  hayatında hükmedici merci’dir. Akıl buna tabi olan bir kaynaktır. İslam’ın esaslarından olan; dini merciiyyet ve şer’i nasların yüceltilmesine dayalı olan bu önemli kaideye muhalefet eden kimseler dini nasların değerini alçaltmış ve dine açıkça aykırı düşen hususları bir tarafa atmamış, naslara karşı kötü bir konum almışlar, vehmi/zanni maslahatı nassın önüne geçirmişlerdir.

Âlimler, maslahat olduğu zannedilen şeyin, şer’i delillere aykırı olması halinde maslahata itibar edilmeyeceğinde icma etmişlerdir. İcma, asırlarca; maslahat olduğu zannedilen şeye, şer’i delillere aykırı olduğu zaman itibar edilmeyeceği şeklinde devam etmiştir.6

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de insanlar için hem büyük günah, hem de faydalar vardır; fakat günahları faydalarından daha büyüktür.”(Bakara 219) İçki ve kumarda maslahat/faydalar bulunduğu sabittir.

Buna rağmen bu ikisi ittifakla haramdır. Zira Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan sakının ki kurtuluşa eresiniz.”(Maide 90)

Şayet naslarla sabit olan hükümlerin maslahata dayandırılarak değiştirilmesinin kapısı açılırsa dinin bütün özelliklerinin yok edilmesine sebep olur. Bu durum dinin delilleri ve hükümleriyle oynamaya imkân verir. Maslahat gerekçesiyle zina, bazı faizli işlemler, sarhoş edici içkiler ve beşeri kanunlar koymak mubah sayılır. Maslahat gerekçesiyle Allah’ın dinine savaş açılır. Allah İslam ümmetini bundan korusun.

3- Nasların zaten maslahatları gözetici olduğunda icma vardır. Naslarla maslahatın çakışmasına yol yoktur.7

4- Alimler ilk asırlardan hicri 8. asra kadar naslara itibar edilip, naslara aykırı olan zanni maslahata itilaf edilmeyeceğinde icma etmişlerdir.8 Et-Tûfî bu icmaya muhalefet etmiş, ondan sonra bazıları onu takip etmişlerdir.

5- Naslar ağır basan maslahatları kapsamaktadır, mutlak olarak maslahatla çakışmasına ihtimal yoktur.9

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: “Şeriat maslahatları asla ihmal etmemiştir. Bilakis Allah Teala bize dinini kemale erdirmiş ve nimeti tamamlamıştır. Cennete yaklaştıran her şeyi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bize anlatmış, bizleri gecesiyle gündüzü eşit aydınlıkta olan, sapan mutlaka helak olacağı bir yolda bırakmıştır. Lakin aklın maslahat olduğuna inandığı şey, eğer dinde  varid olmuşsa şu iki durumdan biri söz konusudur: Ya şeriat ona bu kimsenin bilmediği açıdan dalalet etmektedir  veya onun maslahat olduğuna inansa da, onda bir maslahat yoktur. Zira maslahat, tamamen ele geçen veya çoğu ele geçen menfaattir. İnsanların dinde ve dünyada, faydalı olduğunu zannettikleri şeylerin çoğunda zarar daha galiptir.10

Maslahatı mürseleyi bidatten ayırt etmek için şart şudur: maslahatı mürsele, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yapılmasını gerektiren bir durum mevcut olmayan veya mevcut olsa da yapılamasına engel olan şeydir. Bidat ise bunun tam aksidir.

Şüphesiz İslam dini, bütün zaman ve mekânlara uygun olan bir dindir. Bu konu bütün Müslümanları ilgilendiren bir konudur. Zira maslahat hususunda insanların farklı görüşleri vardır. Birçok kimse şahsi maslahatları ile dinin maslahatları arasında ayrımı gözetmedikleri için meseleler kendilerine karışık gelmektedir.

Dini tamamen yıkmaya çalışanlar da maslahat olduğunu iddia ettikleri şeylerle hevaya tabi olmayı yasaklayan birçok naslara muhalefet etmişlerdir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevasına uyandan daha sapık kim vardır?”(Kasas 50)

“Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız ve hevasına uyan kimseye itaat etme.”(Keyf 28)

Bu menhec, sapık bir menhecdir. Bütün görüşleri dinleyen, sonra bunları karşılaştırarak en güzeline tabi olan iman ehlinin menhecine aykırıdır. Onlar böylece akıl ve iman sahibi olan kimselerdir. Eğer bir konuda özel bir nas yoksa maslahat gerçekleştiği zaman bu gözetilerek amel edilmesi gerekir. Maslahatın zıddı olan mefsedet gerçekleştiği zaman ise onu gidermek ve kapılarını tıkamak gerekir. Salah (iyilik), ıslah (düzeltme), fayda verme ve hayra teşvik eden genel kapsamlı naslar bu konuda bize yeter. Batılılaşma ve laiklik davetçileri ise İslam dininin yüceliğini ve hikmetlerini idrak edemediklerinden, İslam dini ile kulların maslahatları arasında hayalî bir zıtlık üretmeye çalışırlar.

İslam dini, bütün türleriyle maslahatların korunmasını güvence altına almıştır. Bu yüzden bu mihveri seçenler, Müslümanların genelinin ve âlimlerinin boyunlarındaki şuuru hedef almışlar ve İslam’ın aleyhinde türlü fikrî harp çeşitleriyle tuzaklar kurmuşlardır.

Maslahat-ı mürsele ile amel etmenin şartları şunlardır:11

Birinci: Maslahat, bir nas veya icma ile çakışmamalıdır.

İkincisi: Maslahat, dinî maksatların korunmasına yönelik olmalıdır.

Üçüncüsü: Maslahat, farzların farzlığı, haram kılınanların haramlığı, had cezaları ve dinî miktarlar gibi değişmez hükümler hakkında olmamalıdır. Hakkında nas bulunan, üzerinde icma edilen ve içtihadın müdahale edemeyeceği hükümlerde bu kapsamdadır.

Dördüncüsü: Maslahat, kendisinden daha üstün veya eşit seviyede olan bir maslahata aykırı olmamalıdır ki, bununla amel etmek, ağır basan bir kötülüğe veya eşit seviyedeki bir kötülüğe sebep olmasın.

Bu konuyla ilgili olarak daha geniş bilgi isteyenler “Maslahat ve Nas” adlı çalışmama müracaat edebilirler.




1 Maverdî Tefsiri (4/62)
2 Abdulkerim b. Ali b. Muhammed en-Nemle, El-Muhezzeb Fi İlmi Usûli Fıkhi’l-Mukarin (271003) Ahmed er-Risûnî, Nazariyetu’l-Mekasıd İnde’l-İman eş-Şâtıbî (1/233) Muhammed Tahir Hakîm, Riayetu’l-Maslahat ve’-Hikme (1/199)
3 Prof. Dr. Mustafa Zeyd, el-Maslahat Fi Teşrii’l-İslamî (s.126)
4 İ’lamu’l-Muvakkiin (3/11)
5 El-Muvafakat (2/292)
6 Teysiru İlmi Usuli’l-Fıkh (1/198) Meâlimu Usuli’l-Fıkh İnde Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaa (1/235)
7 Tufî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda (3/527)
8 Abdulvehhab Hallaf, İlmu Usuli’l-Fıkh (1/8)
9 Abdulvehhab Hallaf, İlmu Usuli’l-Fıkh(1/8)
10 Mecmuu’l-Fetava (11/344)
11 Bkz: Mecmuu’l-Fetava (11/343) İgasetu’l-Lehfan Min Mesayidi’ş-Şeytan (1/330,331) Şankıti, el-Mesalihu’l-Mursele (s.21)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder