29- İmamların ve Allah Dostlarının Ma’sûm
Oldukları İddiası
Cabir radıyallahu anh’den: Ömer b. El-Hattab
radıyallahu anh, Kitap ehlinden birinden aldığı aldığı bir kitabı Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem’e getirdi ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ın rasulü! Kitap ehlinden birinden güzel bir
kitap aldım.” Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem öfkelendi ve şöyle
buyurdu:
“Ey Hattab’ın oğlu! O kitaptakiler
hoşuna mı gitti? Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben size tamamen halis
(karışık ve şüpheli olmayan) bir din getirdim. Onlardan bir şey sormayın. Size
doğru bir şey anlatırlar da yalanlayabilirsiniz. Yahut batıl bir şey anlatırlar
da doğrulayabilirsiniz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet Musa
(aleyhi’s-selam) hayatta olsaydı benden başkasına tabi olma hakkı yoktu.”1
Meymun b. Mihran rahimehullah’tan: “Ömer b. el-Hattab
radıyallahu anh’e bir adam geldi ve:
“Ey Müminlerin emiri! Biz Medain’i feth ettiğimiz
zaman içinde güzel sözler bulunan kitaplar ele geçirdik” dedi. Ömer radıyallahu
anh:
“Allah’ın kitabından mı? dedi. Adam:
“Hayır” dedi. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh kamçı
getirtti ve vurmaya başladı. Şu ayetleri okuyordu: “Elif Lam. Ra. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir. Biz onu iyice
anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmekle, kıssaların en
güzelini anlatmış oluyoruz; halbuki sen, önceden, bunlardan tamamıyla
habersizdin.”(Ysuf 1-3) Sonra şöyle dedi:
“Sizden öncekiler ancak alimlerinin ve zahitlerinin
kitaplarına yönelip Tevrat ve İncil’i terk etmeleri sebebiyle helak oldular.
Öyle ki Tevrat ve İncil’de bulunan ilim gitti.”2
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Onlar, Allah’ı bırakıp hahamlarını,
rahiplerini ve Meryem’in oğlu Mesih’i kendilerine Rab edinmişler. Halbuki onlar
da tek bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O’ndan
başka ilah yoktur. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir”(Tevbe 31)
Taberi3 şöyle demiştir: “Ayette zikredilen hahamlar’dan
maksat, Yahudilerin din alimleridir. Rahiplerden maksat ise, Hıristiyanların
manastırlara çekilen ve ibadette çok çaba sarf eden abidleridir. Allah Teala bu
ayette Yahudi ve Hıristiyanların din adamlarını rabler edindiklerini
zikretmiştir. Bu ifadeden maksat onların din adamlarını ilah edinerek onlara
tapmaları değildir. Bundan maksat, Allah’ın emir ve yasaklarını bırakıp din adamlarının koydukları emir ve
yasaklara uymalarıdır.
“Erbaben min dunillah”: yani Allah’ın dışında, Allah’a
isyan ederek kendilerine itaat ettikleri efendiler edindiler. Allah’ın haram
kıldığı şeyleri onlar kendilerine helal sayınca, onu helal, Allah’ın helal
kıldıklarını haram sayınca da onu haram kabul ettiler.”
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
rivayet edilen şu hadis ve birçok tabiinden rivayet edilen şu görüşler, din
adamlarını rabler edinmelerinden maksadın, onların emir ve yasaklarına uymak
olduğunu göstermektedir:
Adiy b. Hatim diyor ki: “Ben, Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanına gittim. Boynumda altından bir haç bulunuyordu. Bana
dedi ki:
“Ey Adiy! Boynundan şu putu çıkarıp at.”
Bunun üzerine onu attım. Ona
gittiğimde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tevbe suresinin
“Onlar, hahamlarını, rahiplerini ve
Meryemoğlu İsa Mesihi, Allah’tan başka rabler edindiler” ayetini okuyordu. Dedim ki:
“Ey Allah’ın rasulü biz onlara ibadet etmiyorduk ki!”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de buyurdu ki:
“Onlar Allah’ın helal kıldığı şeyleri
haram kıldığında haram saymıyor muydunuz? Allah’ın haram kıldıklarını helal
saydıklarında da helal kabul etmiyor muydunuz?” Ben:
“Evet” dedim. Buyurdu ki: “İşte onların ibadeti budur!”4
Huzeyfet’ul-Yemani: “Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah’ı
bırakıp da hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler.” Buyruluyor. Bunlar,
haham ve rahiplere ibadet mi ediyorlardı?” diye sorulunca o şu cevabı
vermiştir:
“Hayır, onlar, bunlara oruç tutup namaz kılarak ibadet
etmiyorlardı. Fakat onlara, kendilerine bir şeyi helal yapınca onlar onu helal
görüyorlar bir şeyi haram yapınca da onu haram sayıyorlardı. İşte onların rab
edinmeleri budur.”5
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma da demiştir ki:
“Hahamlar ve rahipler, Yahudi ve Hıristiyanlara, kendilerine secde etmelerini
emretmemişlerdir. Fakat onlar, Allah’ın emirlerine aykırı emirler vermişler,
onlar da bu emirlere itaat etmişlerdir. Bu sebeple Allah hahamları ve
rahipleri: “Rabler” diye isimlendirmiştir.”6
Rebi’ b. Enes diyor ki: “Ben, Ebu’l-Aliye’den:
“Yahudiler ve Hıristiyanlar, hahamlarını ve rahiplerinin rabler edindiler”
ayetinin manası sordum ve dedim ki:
“İsrailoğullarında bu rab edinme olayı nasıldı? O dedi
ki:
“Hahamlar bize ne emrettiyse ona uyarız, neyi de
yasakladılarsa, sözlerini dinleriz dediler. Halbuki bunların emrettikleri ve
yasakladıkları şeylerin hükmü, Allah’ın kitabında mevcuttu. İnsanlar din
adamlarının telkinlerini nasihat kabul edip aldılar ve Allah’ın kitabını
arkalarına attılar. Böylece Allah’ı bırakıp din adamlarını rabler edinmiş
oldular.”7
Fethu’l-Beyan’da Sıdık Hasen Han şöyle demiştir:
“Bu ayette kalbi veya kulak vermesi olup şahit olan
kimse için Allah’ın dininde taklid etmekten sakındırma ve Aziz Kitap ve
tertemiz sünnete uygun olarak selefin söylediklerini takip etmeye yönlendirme
vardır. Kur’an ve sünnet naslarında gelenlere, Allah’ın ikame olunmuş
hüccetlere aykırı olmasına rağmen bu ümmetin alimlerinin görüşlerine uyarak ve
onların sünnetlerini sünnet edinerek mezhebe tabi olmak, Yahudi ve
Hıristiyanların alimlerini ve abidlerini Allah’tan başka rabler edinmeleri
gibidir. Onların bunlara ibadet etmedikleri kesin olarak bildirilmiştir.
Bilakis onlar, alimlerinin ve abidlerinin haram kıldıklarını haram sayıyor,
helal kıldıklarını helal sayıyorlardı. İşte bu ümmetteki taklitçilerin
yaptıkları da budur. Yumurtanın diğer yumurtaya, hurmanın hurmaya ve suyun suya
benzediği gibi Yahudi ve Hıristiyanlara benzemiştir.
Ey Allah’ın kulları! Size ne oluyor da Kitap ve
sünneti bir kenara bırakıyorsunuz? Kitap ve sünnetin gösterdikleriyle amel
ederek Allah’a kulluk etmelerinin kendilerinden talep edilmesi konusunda
sizinle aynı durumda olan kimselere dayandınız!
Bunların getirdikleri, hakka dayanmayan, dinden kitap ve sünnet nasları
tarafından desteklenmeyen görüşleriyle amel ettiniz. En yüksek sesle bağırarak
bunu ilan etteniz, ona aykırı olanlardan uzaklaştınız. Onu sağır bir kulak,
kılıflı bir kalp, körelmiş zihin ve hastalıklı düşüncelerle ödünç alıyorsunuz.”8
Er-Razi, Tefsir’inde şöyle demiştir: “Muhakkik ve
müçtehitlerin sonuncusu şeyhimiz şöyle dedi:
“Fakihleri taklid edenlerden bir topluluğa şahit
oldum. Onlara meselelerden birisi hakkında Allah Teala’nın kitabından birçok
ayetler okundu. Mezhepleri bu ayetlere aykırı idi. Bu ayetleri kabul etmediler
ve onlara hiç bakmadılar. Şaşkın bir halde bakakaldılar.
“Selefimizden gelen buna aykırı görüş rivayet edilmiş olmasına rağmen bu ayetlerin
zahiri ile nasıl amel ederiz?” demek istiyorlardı. Hakkıyla düşünecek olursan,
bu bulaşıcı hastalık dünya ehlinden birçok kimsenin damarlarına işlemiştir.”9
Rafızi Şiiler, imamlarının masum olduklarını iddia
etmişler, Sufi’lerin aşırıları da velilerin makamının, peygamberlerden üstün
olduğunu, çünkü nebilerin Allah’tan vasıtalı olarak aldıklarını, velilerin ise
vasıtasız olarak aldıklarını iddia etmişlerdir. Yine bu iddialarına velilerin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile
uyanık iken görüştükleri, dolayısıyla onlar hata ettiklerinde uyarıldıkları
için mahfuz oldukları iddiası da eklenmiştir.
Bu iddialara ayrıntılı reddiyeyi Tasavvuıfun Hakikati
adlı çalışmamda vermiş bulunuyorum.
1 Hasen. Ahmed (3/387); el-Elbani, İrvau’l-Galil’de (6/34) hasen demiştir.
2 Hasen Mevkuf. İbn Dureys, Fadailu’l-Kur’an (s.76) Ebu Nasr
el-Makdisi, el-Hucce (661) İbnu’l-Cevzi, Menakıbu Ömer (s.123)
3 Taberi
Tefsiri (14/208-212)
4 Sahih. Taberi (14/210) Tirmizi (3095) Taberani (17/92) Beyhaki (10/116) Ziyau’l-Makdisi
el-Munteka (el yazma no:134)
5 Sahih Mevkuf. Taberi (14/211) Beyhaki Şuab (7/45)
6 Hasen Mevkuf. Taberi (14/212)
7 Hasen Maktu. Taberi (14/212)
8 Sıddık
Hasen Han el-Kannuci Fethu’l-Beyan (5/286)
9 Fahreddin
Razi Mefatihu’l-Gayb (16/31) Tuhfetu’l-Ahvezi (7/418)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder